Binler hikmet ve hayırlar dolu on bir ayın sultanı Ramazan-ı Şerif geldi. Her yerin Ramazanı başka geçer. Her yerde farklı bir heyecan farklı bir duygu atmosferi oluşur. Elbette ki kutsal topraklarda geçen Ramazanlar hiçbir yerle kıyaslanamaz zira o kutsal beldede işlenen hayırlara mukabil sevapların haddi hesabı yoktur. Her yerin Ramazanı farklı olur. Bazı şehirler olur ki iliklerinize kadar Ramazanı hissedersiniz. Mübarek şehrimiz Cizre’de onlardan bir tanesidir.

Allah’ın beş büyük peygamberden birisi olan Hz. Nuh as burada yaşaması ve türbesinin burada olması, Kur’an’ın işaretiyle Cudi Dağının bereketli ve kutsal bir yer olması, Evliya Çelebi’nin işaretiyle sahabe türbelerinin bulunduğu, pek çok âlim ve Allah dostlarının burada bulunması ile rahmet ayı olan Ramazan ayında gerçekten de bu maneviyatın hissedilmesi çok daha tesirli oluyor. Bu şehrin yüksek maneviyatını hissetmek için öncelikle maddi ve manevi alıcılarımızın açık olması gerekmektedir. Çünkü öncelikle herkes kendi kabiliyeti nispetinde bu feyizden istifade edebilir.

Ramazan manevi yönümüzü yükselttiği gibi toplumsal yönümüzü de pekiştirir. Ramazanla özdeşleşen şeyler olur. Her bir caddede farklı farkı kurulmuş tezgâhlarda çiğköfte, tulumba, halka tatlısı, şalgam, meyan kökü şerbeti gibi ayrıca Cizre’ye has ürünleri adeta bir panayır havasında sergilendiğini görürsünüz. Cizre’nin coğrafi işaret tescilli “Cizre Luzinesi” tüm cadde ve sokaklarda tepsilerde, poşetlerde kendini göstermeye başlar. Yıllarca tarihten gelen bu lezzet soframızın vazgeçilmezi olur. Ve hemen ardından “Cizre Limonatası” tezgâhları süsleyen başka bir ramazan sembollerinden birisidir Cizre’de.

Sayısız insanı bu şehirde gezdiren ve misafir eden birisi olarak tanıklık ettiğim şu ki gelen turistler, misafirler ne derseniz deyin Cizre Limonatasına bayılıyorlar adeta. “İsmi limonata, bu da diğerleri gibidir işte” diye akıllarından geçirmeleri çok kısa sürüyor. Daha önce böyle bir şey içmedim deyip şaşkınlıklarını ifade ediyorlar. Cizre’ye has ve Cizre’nin kadim meşrubatlarından birisi daha var ki bu da tadıyla ve işleviyle bambaşka yer tutar. İsmi “Mexmîlatik”. Ana içeriğinin “Bin Erd” Yer Elması olup farklı çeşit nebatların karışımından meydana gelen bu içecek Cizira Botan'ın bir nevi orijinal maden suyu görevini görür. Yerli maden suyu olarak bilinir. Günün saatleri içerisinde aç kalan mideye indirdiğimiz Cizre’nin yağlı şip şipi dolmalarını, îrku kerîlerini yahut ser û pîlerini ancak ecdadın keşfedip tabiî ürünlerden yaptığı bu “Mexmîlatik” ile hazm etmeye çalışır.

Bir de iftar soframızda “Zenguluk” dediğimiz tatlımız da yapılmış ise tamamdır. Bir de sadece evlerde ve sadece Ramazan ayıda yapılan halka tatlıları Ramazanın en tatlı görüntülerinden biri oluyor. Uzun kuyruklar oluşur bu evlerin önünde. Sadece Ramazan ayında görebileceğiniz bu manzara, yine Cizre’de Ramazan ayı ile özdeşleşen güzelliklerin birisi olarak çıkıyor karşımıza. En güzeli de alışveriş yaparken kendine iftariyelik tatlı, çiğköfte, limonata her ne kısmetse almaya çalışırken hemen tezgâhta duran başka bir arkadaşına da aynısından alıp kendisine uzatması ve “Fitara Teye” demesi, paylaşmada ki o lezzet o tatlılık, o tatlının kendisinden daha tatlı oluveriyor.

İftar saati yaklaşınca artık bir ramazan klasiği olan ve Cizremizle Ramazanla özdeşleşen Cizremizin fenomeni ve yerel gönüllü basını, Cizre’nin gülü Edip Ataç, Cizre’de Ramazan iklimini yapmış olduğu canlı yayınlarıyla gurbette hasret çekenlerin imdadına koşuyor. Burada anlattığımız Cizre’de Ramazan manzaralarını canlı yayınıyla tüm dünyaya taşıyor. Sadece şehrin dışındakiler için değil Cizre’de olup da dışarı adımını atamayan hastalar da izlemiş olduğu canlı yayınla mutlu keyifli ve huzurlu bir an yaşamış oluyor.

Bu güzel şehrin nadide bir de başka muhteşem bir paylaşım örneği de Cizre’de fırıncıların iftar sofrasının kesintisiz her gün mahalle sakinleri, oranın komşuları tarafından kurulmasıdır. Cizre’de hemen hemen tüm fırıncıların iftar yemeği komşuları tarafından kendilerine ikram edilen sofradan oluşur. Şehrin en zengin ve bereketli sofrasıdır desem abartmış olmam. Zira birçok farklı evde ne yapılmışsa ev sahibi yaptıklarını tepsilerine koyup ezan öncesi fırıncıların iftar sofrasına koyar. Oruçlu Müslüman kardeşlerine ekmek yetiştirmek için durmadan çalışan fırıncılar, akşam ezanı okununcaya kadar ekmek yaptıkları için kedilerine artık yemek yapma, hazırlama vakti bulamıyorlar. Böylelikle bu fedakar emekçilerimizin iftar sofrası aziz Cizre halkı tarafından kurulmuş oluyor. İşte gönül sofrası dedikleri budur. Az ya da çok, tatlı ya da tuzlu her ne Rabbim rızık etmişse ondan bir kısmını pay ediyor bu çalışanlara.

Hz. Nuh Cami, Kırmızı Medrese, Cizre Ulu Cami gibi kadim mabetlerimizde kılınan teravihlerin de huşusu bir başka oluyor. Genci yaşlısı, kadını erkeği ve camilerin neşesi çocuklarla dolup taşıyor. Muhteşem bir ramazan iklimi oluşuyor Cizre’de. Yine başta bu kadim mabetler olmak üzere sayısız yerde okunan mukabeleler ile Ramazan Ayı’nın bir Kur’ân ayı olduğu bir kez daha hatırlatıyor bize.

Ramazan ikliminde bir başka oluyor Cizre. Buram buram bereket, rahmet, sevinç, heyecan, muhabbet, kardeşlik ve kendine özgü kadim lezzetleri, gelenek ve göreneğiyle farklılığı herkese gösteriyor. Bu güzellikleri okuduğunuzda aklınızdan geçirip “bu da vardı, şu da var” dediğinizi duyar gibiyim. Biliyorum eminin vardır. Çünkü Ramazan ikliminde Cizre’nin güzelliklerini zenginliklerini hepsini anlatmaya başlasak bura sığdıramayız. Ramazan-ı Şeriflerimiz hayırlı olmasını dilerken bütün yönüyle hakkını verebildiğimiz bir Ramazan iklimi olmasını temenni ederim.